27 Nisan 2012 Cuma

GÖRSELLERİN EĞİTİMDEKİ ROLÜ




Görseller eğitimde oldukça önemli roller oynar.Bazen saatlerce anlatamadığımız bazı kavaramlar görsellerle gayet daha iyi anlatılabilir ve öğrenciler tarafından kavranabilir.Hem böylece eğitim süreci de daha eğlenceli hale gelir ve öğrenci de sıkılmaktan kurtulur.Örneğin


 BİR   FALEZ
Mesela bir falezi bu şekilde kolaylıkla anlatabilirsiniz.


Başka bir örnekle

BİR KIYI KORDONU
Özellikle coğrafik şekiller bu şekilde çok rahat kavaranabilir.



Dağların denize paralel uzanmasını  bu şekilde anlatabilirsiniz.



Görsellik ancak gösteri yöntemi ile gerçekleşir.Gösteri yöntemi herhangi bir konun araç ve gereç yardımıyla öğretilmesidir.Bu araç ve gereçler; görsel, işitsel ve hem de görsel-işitsel’dir.Bu yöntem daha çok duyu organını uyardığı, öğrencinin ilgi ve dikkatini çektiği için öğrenmeyi kolaylaştırır.Ünlü bir Çin atasözünün“işitirim ve unuturum, görürüm ve hatırlarım, yaparım ve anlarım” ne kadar anlamlı olduğunu görürüz.Zaman sabit tutulmak üzere insanlar okuduklarının% 10’unu, işittiklerinin % 20’sini, hem görüp hem de işittiklerinin% 50’sini, söylediklerinin % 70’ini ve yapıp söyledikleri bir şeyin ise % 90’ını hatırlar. Öğretimde görsel ve işitsel araçlar kullanıldığında öğrenme hem daha çabuk ve hem de daha kalıcı olur. Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldığı gibi bir öğretim etkinliği ne kadar çok duyu organına hitap ederse öğrenme o kadar iyi gerçekleşir.

Araç ve gereçlerin öğretimdeki rolleri şunlardır:

– Öğrencinin dikkatini çekerek onları güdüler.

– Öğrencinin dikkatini canlı tutar.

– Öğrencinin duygusal tepki vermesini sağlar.

– Kavramları somutlaştırır.

– Anlaşılması zor olan kavramları basitleştirir.

– Şekiller yoluyla bilginin düzenlenmesini ve alınmasını kolaylaştırır.

                      FATİH PROJESİ'NİN ELEŞTİRİSİ 

Melek KAPLAN:  1 – Tartışmada konu dışına çıkılmamalıdır.
2 – Önyargılı olunmamalıdır.
MERVE:  Örneğin, bir sorunun incelenmesi ve çözüm üretilmesine dair bir toplantı düzenlenecek olursa, böyle bir toplantıda, çözüm için, Altı Şapkalı Düşünme Tekniğinin kullanılması mümkündür. Önce sorun incelenir, sonra çözüm önerileri üretilir ve daha sonra eleştirel değerlendirmelerin sonucunda uygun çözüm seçilir. Toplantı, herkesin, Mavi şapkanın toplantıyı nasıl idare edeceğini, nasıl hedef ve amaçlara ulaşılacağını duyuracağı beklentisi ile başlar. Tartışma Kırmızı şapkanın sorunu çözümü ile ilgili fikir ve tepkileri toplama düşüncesi ile devam eder. Bu faz gerçek çözüm için kısıtların geliştirilmesi için de kullanılır. Tartışma, fikirler ve muhtemel çözümler üretmesi için Yeşil şapkaya geçer. Daha sonra tartışma, bilgi üretmeyi düşünen Beyaz şapka ile çözümleri eleştirmeyi düşünen Siyah şapka arasında gider gelir.
Herkes herhangi bir anda belli bir yaklaşıma odaklandığı için, grup, bir kişinin (Kırmızı şapka) duygusal tepki göstermesinden ya da başka bir kişinin (Beyaz şapka) objektif düşünmeye ve yine bir başka kişinin (Siyah şapka) yaklaşımlara eleştirel olmaya çalışmasından çok daha fazla işbirlikçi olacaktır.
Melek KAPLAN:  1-Tartışmada konu dışına çıkılmamalıdır.
2 – Önyargılı olunmamalıdır.Hoşgörülü, nazik olmak, sabırlı davranmak gereklidir.
3 – Anlam tekrarına düşmemek gerekir.
4 – Kısır tartışmalardan kaçınmak gerekir.
MERVE:  Kısa adı Fatih Projesi olan “Fırsatları Araştırma, Teknolojiyi İyileştirme Hareketi” kapsamında 17 ildeki 52 okula, 13 bin tablet bilgisayar ve 500 akıllı tahta dağıtıldı.
MERVE:  Fatih Projesi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülmekte olup, Ulaştırma Bakanlığı tarafından desteklenen bir projedir. 3 yılda tamamlanması planlanmıştır. 1. Yıl ortaöğretim okulları, 2. Yıl ilköğretim ikinci kademe, 3. Yıl ise ilköğretim birinci kademe ve okul öncesi kurumlarının BT donanım ve yazılım altyapısı, e-içerik ihtiyacı, öğretmen kılavuz kitaplarının güncellenmesi, öğretmenler için hizmetiçi eğitimler ve bilinçli, güvenli, yönetilebilir BT ve internet kullanımı ihtiyaçlarının tamamlanması hedeflenmektedir.
Melek KAPLAN  Eğitim ve öğretimde fırsat eşitliğini sağlamak ve okullarımızdaki teknolojiyi iyileştirmek amacıyla Bilişim Teknolojileri araçlarının öğrenme-öğretme sürecinde daha fazla duyu organına hitap edilecek şekilde tasarlanmıştır.

MERVE  Arkadaşlar Fatih projesi kapsamında kullanılacak olan tablet pcler yararları olduğu kadar zararlarının da bulunduğu bir uygulamadır.
İSMAİL YELİVEN:  Kırmızı şapka (Ateş): Duygusal şapkadır. Görüşülen konu ile ilgili olarak, kişilere hiçbir dayanağı olmadan, sezgi, fikir ve duygularını söyleme fırsatı verir.(sübjektif)
MERVE:  öncelikle yararlarını savunacak arkadaşlarımızı dinlemek isteriz
KEVSER:  günümüz bilgi teknolojisi olduğu için bireylerin bundan uzak kalması düşünülemez
İSMAİL YELİVEN:  bence çok yararsız içi boş tamamen ögrencilere faydasız olacagını düşünüyorum
KEVSER:  ama hayatımızın her alanında var
dolayısıyla zaten öğrenciler teknolojiyle iç içe
ESİN:  fakat günümüz çocukları teknolojiyi pek yararlı şeyler için kullanmıyorlar bu sistem onların daha çok teknolojiyle iç içe olmalarına neden olmakta bununda kötü sonuçlar doğuracağını düşünüyorum.
MERVE:  bir de şu şekilde düşünmek gerekir arkadaşlar bu pc leri kullanabilecek donanıma sahip öğretmenler yetiştirilmekte midir?
Melek KAPLAN:  Eğitim ve öğretimde fırsat eşitliğini sağlamak ve okullarımızdaki teknolojiyi iyileştirmek amacıyla ; Bilişim Teknolojileri araçlarının öğrenme-öğretme sürecinde daha fazla duyu organına hitap etmesi noktasında tasarlanmıştır.
MERVE:  Eskiden öğretmen derste rahatlıkla espri yapıp dersi daha iyi ve eğlenceli anlatabilirdi. Ama şimdi bu projeyle öğretmen adeta dersi öğrenciye değil de veliye anlatmış olacak
KEVSER:  bu projeyle öğretmenlerin de yetiştirilmesi mümkün olacaktır mervecim
MERVE:  Geçmiş 100 yılda, gelişen teknoloji, hayatımızı kolaylaştırmak adına aynı zamanda çevremizde büyük bir elektromanyetik kirlilik oluşturmaktadır. Bu görünmez kirlilik baş ağrısı, yorgunluk, unutkanlık, nörolojik problemler, alzheimer, kanser ve erkeklerde kısırlık gibi hastalıklara da beraberinde getirmektedir.Yani demem o ki her sınıfta öğrenci sayısı kadar tabletin bulunmasıyla o ortama yayılacak radyasyonu bir düşünün..
KEVSER:  ama bunu sadece tabletler açısından düşünmemek gerekir
VATAN GÜVEN:  AKP’nin bir projesi de FATİH yani derslerin kamerayla çekilmesi yani öğrencinin hiçbir dersi kaçırmaması. Peki bu proje uygulanırsa dersler eski şekildeki rahatlıkla işlenebilir mi? Hem öğrencinin hem öğretmenin özgürlükleri sınırlandırılmış olacak
İSMAİL YELİVEN:  bence tabletten çıkan radrasyonları düşünelim küçük çocuklara yazık değil mi?
Melek KAPLAN:  hayatın her alanında yeterince radyasyon var zaten
MERVE:  elbetteki yararları da olacaktır
en önemlisi de eğitimin sistemleştirilmesi ve hızlandırılması kapsamında önemli bir adımdır
VATAN GÜVEN:  Eskiden öğretmen derste rahatlıkla espri yapıp dersi daha iyi ve eğlenceli anlatabilirdi. Ama şimdi bu projeyle öğretmen adeta dersi öğrenciye değil de veliye anlatmış olacak
YANİ ARKADAŞLAR EĞİTİMİN ÖZERKLİĞİ ÇOK SIKI BİR DENETİMLE BİTİRİLMEK İSTENİYOR
ESİN: öğrenciler öğretmenle herhangi bir iletişime geçemeyecek buda hem öğretmen hem de öğrenciler için olumsuz olacaktır.
Melek KAPLAN:  gelişen dünya teknolojisi karşısında bir çok devlet bir noktaya kadar ayakta kalıp ya çöküşe sürüklenir ya da yenilik yapmak zorunda kalır.
KEVSER:  dolayısıyla yeniliklere açık olmak gerekir
VATAN GÜVEN:  Her okulda mutlaka yaramaz ve şımarık öğrenciler vardır. O öğrencilere öğretmenin kendi yoluyla disiplini sağlaması gerekir fakat şimdi öğretmenin en küçük kulak çekmesi veya bağırması velinin ağzına laf olacak. Öğretmen tabii ki bunu yapmaya korkacak.
ESİN:  bu sürece bakılarak söyleyeceğim şey yaraları pek düşünülmemeli çünkü verdiği zararlar daha kötü sonuçlar doğuruyor
MERVE :  Yerli üretim olarak düşünülen Fatih projesindeki tabletler Diyarbakır, Erzurum, Yozgat, Ankara, Balıkesir, Erzincan Kayseri, Rize, Bingöl, Karaman, Samsun, Uşak ve İstanbul da dahil olmak üzere tam 13 ilde öğrenci ve öğretmenlere verilmesi planlanıyor.
KEVSER:  ama tablet verilmesinin yanı sıra hem her sınıfta kablolu internet hemde etkileşimli tahta da bulunmaktadır
VATAN GÜVEN:  Ortada sadece Başbakan’ın 2010 Kasımı’nda ve seçim öncesinde ortaya attığı bir slogan var. Bunun içini aceleyle doldurmak için MEB bürokratları, harcanacak 8-9 milyar TL için iştahı kabarmış birkaç şirketin de yardımıyla, genel ve sığ bazı açıklamalar yapmanın ötesine gidememiştir.
MERVE:  Bu cihazların üzerinde Wifi var ve istedikleri yerden internete bağlanabilecekler
KEVSER:  sadece tablet olarak bakılmamalı
İSMAİL YELİVEN:  ya arkadaşlar olmaz bu iş benim hislerime güvenin bu proje gereksiz para masrafı ve teli yok sadece çıkar amaçlı yapılmış bir projedir
ESİN:  Bu süreçte adil davranılmaması da eksi bir yöndür
Melek KAPLAN:  öğrencinin ve öğretmenin bilgiye daha kısa sürede sınıf ortamında istediği zaman ulaşmasını sağlayan bir proje
VATAN GÜVEN:  Pedagojik değer ve katkısını kimsenin açıklayamadığı, projesi yapılmadan, öğretmen ve okul yöneticileri gibi paydaşlarla ve konunun uzmanlarıyla danışılmadan, dünyadaki uygulamalardan habersiz olarak alelacele başlayan bu girişimin eğitime bir yararı olması bir yana, neden olabileceği tehlikeler de vardır:
İSMAİL YELİVEN:  elektrik olmayan yerde tablet ne yapsın. önce öğretmen okul yapılmalı
MERVE:  Akıllı tahtalar sayesinde eğitim tamamen dijital ortama aktarılabiliyor.
ESİN  ama bu şekilde olduğu içinde öğrenci araştırmadan bilgiye ulaşabiliyor hazıra konuyor
KEVSER  yani bu açılardan da bakılmalı
Melek KAPLAN:  bu proje çok güzel muhteşem eksiksiz bir proje değil zaten kötünün iyisi olabilecek bir proje belkide ama şu da var arkadaşlar sonuçta bu adım sadece eğitim için atılmış bir adım değil içinde bir çok ideolojik nedenler var
VATAN GÜVEN:  mesela zaraları şöyle açıklayalım;İyi düşünülmemiş ve hızlı değiştiği için kısa sürede demode olacak teknoloji kullanarak 8-10 milyarlık harcama israf edilmiş olabilecektir.
İSMAİL YELİVEN:  vatan arkadaşım ve melek arkadaşım projeyi özetledi
bence
VATAN GÜVEN:  Zaten ortalama başarı düzeyinin çok düşük olduğunu hem ÖSS  sınav sonuçlarında gördüğümüz eğitim sistemimiz daha da olumsuz etkilenebilecektir.
KEVSER:  mutlaka eksileri de var ama iyi yönlerini de göz ardı etmemek gerekir
MERVE  Önlerinde zararlı yazılımlar, kötü niyetli kişiler, teknik servis problemleri, arızalı ürünlerin kısa sürede telafi edilmesi, öğrencilerin yaramazlıkları, hırsızlıklar, bilinçsiz aileler, zeki çocukların cihazların içine ROM atmaları, bir şekilde kurulacak olan network’e dışarıdan müdahale etmek isteyenler ve daha birçok zorlu yol var.  Umarım Fatih gibi, Fatih Projesi de başarılı olur ve ülkemizde yeni bir eğitim devri, yepyeni bir çağ ortaya çıkar.
KEVSER:  bunu denemeden bilemeyiz
VATAN GÜVEN:  daha bitmedi arkadaşlar , Tabletlerle etkileşimli tahta arasındaki iletişim kablosuz olarak (Wi Fi) sağlanacağı için, her sınıfta adeta orta boy bir baz istasyonu varmış gibi bir ışınım (emisyon) olacaktır
MERVE:  buna kesinlikle katılıyorum vatan
Melek KAPLAN:  gelişen dünya teknolojisi karşısında zorunlu olarak birçok ideoloji adına tasarlanmış bir proje
VATAN GÜVEN:  Evinin yakınında kurulacak baz istasyonundan rahatsız olan insanımız, çocuklarını ortasında bir baz istasyonu olan sınıfa her gün yolluyor olacaktır.
KEVSER:  tabletlere kadar her öğrencide cep telefonu var
ne kadar engellenilebilir ki
VATAN GÜVEN:  Nitekim Güney Kore ve İngiltere gibi bazı ülkelerde bir yandan pilot uygulamalar diğer yandan teknoloji ile pedagoji arasında sinerji arayışındaki araştırmalar süregidiyor.
Ülkemizde de, paydaşlar ve konunun uzmanları ile beraber iyi düşünülmüş bir proje ile yol haritasının hazırlanması gerekiyor. Bunların hiçbiri olmadan, sadece donanım satan firmaların ve yaldızlı laf eden politikacıların yararlanacağı bir girişim, eğitim sistemimizi daha da olumsuz etkileme pahasına başlıyor.
Melek KAPLAN:  radyasyon her alanda olan bir olay arkadaşlar
ESİN:  Sonuç olarak bu projelerle öğrenci ile öğretmen arasındaki samimiyet ve saygı azalacak, öğrenciler düşünme ve araştırmadan uzak yetişecek, radyasyonun çok olduğu bir ortamda çok fazla zarar görecek, öğretmenin dersteki fonksiyonu azalacak ve daha birçok neden sayabiliriz bu yüzden fatih projesi yaralı bir şey değil aksine çok kötü sonuçlar doğurabilecek bir projedir.

15 Nisan 2012 Pazar

HOROS'UN GÖZÜ










  HOROS'UN GÖZÜ

Horus, Eski Mısır dininde bir gözü ay, bir gözü Güneş olan şahin biçimindeki Tanrı’nın adıdır. Horus, Anıtlarda bir atmaca ya da milan çaylak ile temsil edilmişti.
Efsaneye göre Horus, Osiris’in oğludur ve babasının cesedinin tohumundan oluşur. Horus büyüyüp güçlenene kadar İsis, onu saklar. Horus, güçlenir ve Seth ile savaşır. Bu savaşta Horus Seth’in hayalarını koparır. Seth de Horus’un gözünü parçalar ve Horus, çıkan gözünün yerine “Uraeus” adlı bir yılanı takar. Bu yılan daha sonradan firavunların egemenlik simgesi olmuştur. Annesi İsis parçalanan gözü yeniden tek parça haline getirir, ama o göz görmez. Horus, tek gözlü olarak yaşamaya devam eder. (Güneş ve ay tutulması, Horus’un gözünün parçalanması ile oluşur) Savaşı kazanan Horus, gözünü geri alır ve onu babasına armağan eder. Horus, Osiris’in ardılı olarak gösterilir. Bazı anlatılara göre Horus ile Seth arasındaki savaşta tanrı Tot, hakemlik eder ve savaşa son verir. Savaşta Seth yenik düşer. Osiris ölüler dünyasısın kralı iken savaşın sonunda Horus yaşamın kralı olur. Seth ise her türlü kötülüğün tanrısı olmaya devam eder.




Horus’un gözü, manevi anlamıyla, vicdanın gözünden hiçbir şeyin kaçmayacağını, insanın iç âlemindeki her niyetini ve yaşamdaki her davranışını gözden kaçırmayan bu merhametsiz yargıcın keskin bakışını sembolize eder. Bu vicdanın 24 saat kapanmadan açık kalan gözüdür. Bu yüzden Güneş ve Ay, Horus’un gözleri olarak ifade edilir. Çünkü Güneş ve Ay’ın her ikisi nöbetleşe, gece ve gündüz insanın üzerinden eksik olmaz, Horus’un 24 saat açık kalan gözleri gibi. (Bu nedenle Horus’un gözü güneşle temsil edilen Ra’nın gözü olarak da ifade edilir.) Bu, vicdanın karşıtı olan nefsaniyetin hiç işine gelmez; nefsaniyeti ve kötülüğü temsil eden Seth de bu yüzden bu gözü çıkarmaya çalışmıştır. Eski Mısır mitolojisine göre Horus, sonunda bu gözünü babası Osiris’e vermiş ya da Osiris’in kullanımına bırakmıştır.
Horus’un gözü, biçimsel anlamıyla, Tanrı’nın “bir”liğini (tekliğini) matematiksel olarak gösteren bir semboldür. Bu anlam şöyle açıklanır: Bir bütün ikiye bölündüğünde 1 / 2 elde edilir. Bu da ikiye bölündüğü takdirde 1 / 4 elde edilir. İşleme bu şekilde hep ikiye bölme ile devam edilirse sırasıyla, 1 / 8, 1 / 16, 1 / 32 ve 1 / 64 elde edilir. Bunların tümü toplandığında ise 63 / 64 bulunur. Buradan şu sonuç çıkar: Bir bütün, sürekli olarak ikiye bölünmeye devam edilirse, toplam değerde, sonsuzluk hariç, hiçbir zaman bire, birliğe ulaşılamaz; yalnızca Mutlak (Allah) bir’dir. Horus’un gözü “glifler” denilen parçalardan oluşur ki, bu altı parça, sırasıyla, 1 / 2, 1 / 4, 1 / 8, 1 / 16, 1 / 32, 1 / 64′ü ifade eder.



Geleneğe göre, Horus’un gözü Seth adlı tanrı tarafından parçalanmıştı. Bu parçaları Thot adlı tanrı (ibis kuşu ile temsil edilen tanrı) bir araya getirerek Horus’u yeniden göz sahibi etmişti. Bu gözün muhtelif kısımlarını temsil eden kesirlerin toplamı 63 / 64 etmektedir. Bu sebeple, Thot’un sihir yoluyla buradaki noksanı tamamladığı Kabul edilmekteydi.



Reçete kelimesinin asıl kaynağını Eski Mısır’da aramak gerekir. “Horus’un Gözü” ya da daha bilindik adıyla “Tanrı Ra” ve onu, temsil eden “Ra’nın gözü” sembolü reçete kelimesine kökenlik etmiştir. Horus’un gözünün basit bir şekli olan R harfi, Galen’den günümüze ilaç reçetelerinde (R ya da Rp) kullanılmaktadır. Tıp tahsilinin bir kısmını Mısır – İskenderiye’de tamamlayan Galenus, hastalarına etkili olabilmek için kullandığı bazı mistik semboller yanında Ra’nın Gözü Hiyeroglifinden de bir telkin aracı olarak faydalanmıştır. Galenus’u örnek alan hekimlerde aynı yolu takip ettiklerinden, bu sembol, zamanla esas kaynağından uzak diyarlarda ne anlamı olduğu bilinmeden, daha sade çizgilerle ifade edilmeye başlanmıştır. Temelde makyajıyla zaten R harfine benzeyen Horus’un gözü şekli, çizgilerin basitleşmesiyle tamamen R harfi şeklini almıştır. Bu sebepledir ki eczacılığın Ortaçağ’da ayrı bir dal olarak ortaya çıkışıyla R ‘ye yeni bir anlam uydurulmuştur. Bu dönemde tıp dili Latince olduğundan, hekimin eczacı tarafından hazırlanmasını istediği ilaçların terkibini yazdığı reçetelere “alınız” anlamına gelen “recip” kelimesinin ilk harfi olduğu ileri sürülmüştür. Daha sonra Fransızca’nın Avrupa’da tıp dili olarak kullanılması sırasında yine aynı anlama gelen recipez’nin iki harfi Rp kullanılır olmuştur.



Horus’un Gözü, Nazar Boncukları ve Tılsımlar

Eski bir Anadolu inancının camdaki yansımaları İnsanlık tarihi boyunca, her kültürde ve dinsel inançta, göz figürü kötülükleri savan güçlü bir tılsım olarak kabul edilmiştir… Bu figüre, Musevi, Hıristiyan ve İslam kültürlerinin yanı sıra, Budist ve Hindu toplumlarda da rastlıyoruz. Bu ortak gelenek Anadolu’nun 3000 yıl öncesine dayanan cam sanatında yeni bir kimlik kazanır. Anadolulu bir cam ustası, göz figürünün gücünü ateşin gücüyle birleştirerek yepyeni bir tılsım yaratır:

O zamandan bu yana insanlar, kötülüklerden korumak istedikleri her şeye nazar boncuğu iliştire gelmiştir. Yeni doğmuş bebeklerden, bindikleri ata, hatta, evlerinin kapılarına bile… Nazar boncuğu geleneği Anadolu’da hâlâ yaşamaktadır. Sayıları giderek azalan nazar boncuğu ustalarının hünerli elleriyle biçimlendirdiği ışıltılı göz boncukları, Anadolu’dan dünyanın dört bucağına yayılmaktadır.





Eski kültürlerde yaygın olarak rastlanan ve bizim ‘Fatma Ana’mızın Eli’ olarak bildiğimiz hamsas adlı tılsımın rengi genellikle mavidir. Bu, beş parmağın ve avuç içinin belirgin bir şekilde görüldüğü, ortasında bir göz işareti bulunan bir tür el ikonudur. Bazı kültürlerde mavi nazar boncuklarına ek olarak, hamsas tılsımları da pencere ya da kapıların kenarlarına koruma amacıyla asılır.
Tılsım Anadolu’ya geldiğinde bazı değişimlere uğramıştır. Bugün Anadolu’da her yerde görebileceğimiz nazar boncuğu Horus’un gözü kökenlidir. Horus’un gözü, bir çok toplumda yaygın bir inanışı ifade eden nazar ve göz değmesine karşı koruyucu olacağına inanılan nazar boncuklarına da esin kaynağı olmuştur.



Nazarın ve nazar boncuğunun izleri, Mısır’a M.Ö. 4800-M.Ö. 5000 yıllarına uzanıyor. Dünyadaki tüm kötülükleri gören Mısır imparatoru Osiris’in gözünün, yoksulluğu ve cehaleti uzaklaştırdığına inanılırdı. Oğlu Horus, gözlerini açtığında ortalığın aydınlandığı (iyilik) kapattığında karanlık (kötülük) olduğu düşünülürdü.
Güneş tanrısı Osiris’i öldüren Seth’den öç almak isteyen Horus’un gözü, kavga sırasında aynı zamanda amcası olan karanlıklar ve kötülükler tanrısı Seth tarafından parçalanır. Bilimlerin ve tıbbın kurucusu olan Toth parçaları toplar ve gözü eski haline getirir. Ancak 1 / 64′lük parçası eksiktir ve bu parça, Toth’un büyü ve sihir gücü tarafından tamamlanır.
Daha sonra Horus’un bu gözünü simgeleyen hiyeroglif resim, uzak görüşlülüğün, beden dokunulmazlığının ve sonsuz doğurganlığın simgesi olarak, gemi, araba mumya, vazo gibi nazardan korunması gereken gereçlerin üzerine çizilmeye başlanmıştır. Mısırlılar önem ve değer verdikleri her şeyi, koruyabilmek için üzerine Horus’n gözünü çizdiler. Bu çizimler daha sonra Anadolu’ya ulaştı ve büyük bir olasılıkla onu ilk defa Fenikeliler (M.Ö. 2500-M.S. 65) cam üzerine geçirdi.

Bugün bir nazar boncuğuna bakarken, binlerce yıldır kesintisiz devam eden bir süreci bir saniye daha ileriye taşıyoruz. Birisine nazar boncuğu hediye ederken, aslında binlerce yıldan bu yana devam eden bir geleneği sürdürüyoruz. Toth ile başlayan süreçte, kendi dilimizde yer eden deyimi seçerek, bazen inanarak bazen de turistik bir şirinlik yaparak, Anadolu’nun cam ustalarının tarihle yaşıt olan ateşle ortak çalışmasını geleceğe aktarıyoruz. 

11 Nisan 2012 Çarşamba

BLOG


                                          
                               


Blog nedir?
Blog kelimesi “web” ve “log” kelimelerinin birleştirilmesi ile oluşturulan “weblog” kelimesinden türemiştir. Zamanla kullanıcıların weblog yerine kısaca “blog” demeyi tercih etmeleri ile de bu günkü halini almıştır. Blog’ları internet üzerinde tutulan seyir defterleri gibi düşünmek mümkün. Blog tarihi 1997’de, Dave Winer’ın internette gezinirken rastladığı ilginç programcılık sitelerinin adreslerini adı ile, birer cümle ile açıklayarak, yayınlaması ile başlar.
         Blogların Günlük Hayatta kullanımı
Blog yazmanın, ücretsiz servislerin yaygınlaşması ile birlikte, kolaylaştırılması sonucu hemen herkes rahatlıkla kişisel düşüncelerini, ilgilerini, hobilerini, tecrübelerini özgürce yazma fırsatı bulmuştur. Diğer alanlardaki yayılımına paralel olarak Web günlüklerinin eğitimde kullanılması da son birkaç yıl içinde hızlı bir artış göstermeye başlamıştır. Hem tasarlayan kişiye hem de kullanan kişiye kolaylık sağlayan Web günlükleri eğitimde kullanılmakta olan uzaktan eğitim uygulamalarına geçiş için oldukça uygun bir ortam olarak görülmektedir. Öğrencilerle iletişim kurmak, tartışma ve paylaşım yolu ile öğrencilerin kendi aralarındaki etkileşimi sağlamak, öğrenilenleri pekiştirmek, farklı bakış açılarını yakalayabilmek gibi artılarından dolayı eğitimde kullanımı her geçen gün artmakta ve eğitimde kullanımı açısından, sağladığı kolaylıklar sebebiyle statik Web sayfaları ve tartışma forumları  gibi diğer Web uygulamalarının bir adım önüne geçmektedir.
BLOG TÜRLERİ
Kişisel:
Bu tür bloglar çok fazla deneyimi olmayan kişilerin bile kullanabileceği ve sayfalarını düzenleyebileceği yapıdadır ve daha çok günlük olarak kullanılırlar. Kişilerin günlük yaşamda yaşadıkları olayları, karşılaştıkları durumları okurlarıyla paylaşmasını sağlar. Bloglarda en fazla rastlanan türdür.
Temasal:
Sadece belirli bir alanda yazılan gönderilerin yer aldığı, belirli bir konuda uzman kişilerin yazdığı ve düzenlediği bloglardır. Politika, pazarlama, yemek, internet, ekonomi, tasarım, fotoğraf, programlama dilleri, blogger temaları ve benzeri konularda odaklanmış bloglar bulunmaktadır.
Topluluk:
Üyelik sistemine sahip olan ve bu üyelerin yazdıkları gönderilerden meydana gelen bloglardır. Komünite olarak da adlandırılan bu türdeki blogların çoğu kendi sunucularındaki blog yazılımını kullanmaktadır. Tarihsel olarak ise, LiveJournal’da oluşan bir kültür mirasını devam ettirmektedirler.
Kurumsal:
Şirketlerin kendileri ile ilgili haber ve duyurularını daha samimi bir şekilde halka açtıkları bloglar dünyada ve iş hayatında giderek önem kazanmaktadır. Türkiye’de az sayıda olsa da bazı şirketler şirket bloglarını hizmete sunmaya başlamıştır.
                        Blogların     Eğitimdeki  kullanımı

Eğitim ortamlarında çok çeşitli teknoloji ürünleri kullanılmaktadır. Bunlardan en etkili olanı, şüphesiz bilgisayardır. Bilgisayarlar, öğrenme-öğretme süreçleri açısından benzersiz imkânlar sunan çok yönlü ve güçlü araçlardır. Öğrenmeyi etkileşimli ve zevkli hale getirmesi, öğrenenlerin bireysel ihtiyaçlarına hitap etmesi, bilgiye erişim olanakları sunması ve öğrenenleri araştırma, bulma ve yaratmaya yöneltmesi gibi katkılarının etkili bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için bilgisayarların öğrenme-öğretme süreçleriyle birleştirilmesi gerekir (Şenel, Seferoğlu, 2009; Yalın, 2004:162).

Bilgisayarların beraberinde gelen internet, kaçınılmaz olarak eğitimde de kullanılmaya başlamıştır. İnternet teknolojilerinde yaşanan sürekli gelişmeler, eğitime de zaman içinde yansımaktadır. Öğrenme-öğretme süreçlerini geliştirme konusunda büyük potansiyele sahip olan çağdaş internet teknolojisi ürünleri, bazı durumlarda çok karmaşıkta olabilmektedir. Eğitim alanında kullanılabilecek teknolojik ürünler incelendiğinde, temel düzeyde kullanılabilen bazı ürünler dikkati çekmektedir. Bunlardan birisi de son yıllarda yaygın şekilde kullanılmaya başlanan ve blog olarak bilinen araçtır (Şenel, Seferoğlu, 2009). Bu çalışmada alanyazındaki blog tanımları, blogların eğitimde kullanım alanları, eğitime sağlayabileceği faydaları ile olumsuz yönleri üzerinde durulmuştur.

Bloglar; insanların, karmaşık ve ileri düzey teknik bilgilere sahip olmadan, istedikleri bilgileri metin, grafik, ses, resim, video ile desteklenmiş biçimde istedikleri zaman yazabildikleri günlüğe benzer internet siteleridir (Vikipedi). Bir başka tanıma göre blog, internete bağlı her yerden, kolayca oluşturulabilen ve güncellenebilen, bir ya da daha fazla yöneticinin anında yazı yayınlamasına imkân sağlayan internet sayfalarıdır (Richardson, 2006). Bir blog içerisine ilgilenilen bir konudaki düşünceler, izlenimler, etkinlikler ve çalışmalar; yazı, çizim, fotoğraf, ses gibi farklı çoklu-ortam türlerinde eklenebilir ve bu konularda başkalarından dönüt alınabilir.

Blogların Eğitimde Kullanım Alanları

Sınıf Blogu: Bloglar, sanal sınıflar olarak düşünülebilir. Tüm dünyadan insanlar, fikirlerini paylaşabilir, düşüncelerini anlatabilirler. Öğretmenler, blogları öğrencilere öğrenme fırsatları sağlama amacıyla kullanabilir (Yang, 2009). Ayrıca, sınıf blogları aynı dersi veren diğer öğretmenler ile kolay bir şekilde iletişime geçilmesini de sağlayabilir (Richardson, 2006).

Çevrimiçi Dosya Deposu: Öğrencilere kendi blog alanlarını sağlamak geleneksel sınıf ortamında çok şey değiştirebilir. Bir sınıf blogu ile birlikte öğrenci blogları, sınıftaki kâğıt tüketimini azaltabilir. Öğrenciler çalışmalarını tüm izleyicilerin ve öğretmenlerinin görmesi için bloglarında yayınlayabilirler. Blogların çevrimiçi dosya deposu olarak kullanılmasının olumlu yönleri şöyle sıralanabilir (Richardson, 2006):

1. Öğrenciler bir daha asla çalışmalarını kaybetmezler
2. Öğrencilerin tüm çalışmalarını bir blogda toplamak, öğrencinin gelişim sürecinin görülmesi açısından iyi bir fırsat olabilir
3. Bloglar ile sınıfta yapılan çalışmalar, tüm ilgililerle ve öğrenci velileri ile şeffafça paylaşılabilir

Çevrimiçi Portfolyo: Blogları, çevrimiçi dosya deposundan sanal portfolyolara dönüştürmek çok da zor bir adım değildir. Öğrencilerin okullarda hazırladığı portfolyolar rahatlıkla bloglar ile çevrimiçi ortamda oluşturulabilir. Öğrenciler çalışmalarından seçtiklerini bloglarında paylaşabilir ve çalışmalarını yoruma açabilirler (Richardson, 2006).

İşbirlikli Öğrenme Alanı Olarak Blog: Blogların sahip olduğu bir diğer önemli potansiyel öğrenciler için işbirlikli öğrenme alanları sunmaya hazır olmalarıdır. İşbirlikli öğrenme dünyanın pek çok ülkesinde giderek artan bir ilgi görmektedir. Bu kapsamda bloglar, öğrencilerin birbirlerinden öğrenmelerinin yanında yazarlar, bilim adamları, meslek uzmanları gibi pek çok kişi ile dijital ortam sayesinde mekândan bağımsız şekilde beraber de çalışabilmelerine olanak sunmaktadır. Öğrenme sürecine birçok yeni alternatif sağlanmaktadır (Richardson, 2006).

Bilginin Yönetilmesinde Blog Kullanımı: Bloglar sadece öğrenci gelişimi sağlama amacı ile kullanılmazlar. Okulda belli aralıklarla toplanan komiteler, zümreler, okul aile birlikleri gibi gruplar bir blog kullanarak toplantılarının arşivini tutabilir, grup üyeleri ile görüşmelere internet üzerinden devam edebilir, grupla ilgili bilgileri paylaşabilir ve doküman ve sunumları daha sonra kullanılmak üzere kolayca depolayabilirler (Richardson, 2006).

Okul Sitesi Olarak Blog Kullanımı: Okul siteleri incelendiğinde pek çoğunun güncel olmadığı görülmektedir. Güncelliği sağlayamamanın sebeplerinden biri de internet sitelerini güncellemek için teknik bilgiler veya uzman yardımının gerekiyor olmasıdır. Blogların kolayca oluşturulup, güncellenebilir olması teknik bilgi ve uzman ihtiyacını azaltmaktadır. Okuldaki ayrı gruplara yönetici hakları sağlanması sonucunda okuldaki tüm aktivitelerin düzenleyen grup tarafından ilk elden kaydedilmesiyle okul sitesinin sürekli güncel tutulması sağlanabilir (Richardson, 2006).

Blogların Eğitimde Sağlayabileceği Yararlar

Bilgisayarlar, defter ve kitaplara oranla öğrencilere daha çekici gelmektedirler. Öğrenciler için deftere hazırlanması gereken ödevler sıkıcı gelebilmekte iken, bloglar internet tabanlı uygulamalar olduğu için ilgi çekici olabilmektedir. Ayrıca, bloglara deftere eklenemeyecek video, ses kaydı gibi çoklu ortam dosyaları kolaylıkla eklenebilmektedir (Şenel, Seferoğlu, 2009; Karaman, Yıldırım, Kaban, 2008). Öğrenme ne kadar çok duyuya hitap ederse, o kadar anlamlı ve kalıcı olacaktır. Bloglar, öğrenmeyi destekleme amacıyla kolaylıkla video, ses, grafik ve fotoğraf gibi çoklu ortam türleri ile desteklenebilir ve bu sayede daha iyi öğrenme sağlanabilir (Ray, 2006). Ayrıca bloglar öğrenme sürecini, zaman ve mekânın sınırlılıklarından kurtarır. Öğrenme, internete erişilebilen her yerden devam eder.

Öğrencilerin deftere tuttukları notlar sadece kendilerine kalmaktadır. Bloglar ile öğrenciler, birbirlerinin değişik konulardaki araştırmaları hakkında bilgi edinme, fikirlerini öğrenme ve değerlendirme fırsatı elde edebilir,  böylece sosyal bir öğrenme ortamı da elde edilebilir (Şenel, Seferoğlu, 2009). Ayrıca çeşitli nedenlerle sınıfta derse katılamayan, heyecanlandığı için istediklerini, düşündüklerini dile getirmekte zorlanan öğrenciler, bloglarını kullanarak, düşünceleri daha organize şekilde aktarabilmektedirler.

Öğrenciler, bir defa blogunu oluşturup, yorum almaya başladıkça, takip edildiğini, okunduğunu anlayacak ve bu işten zevk duyacaktır. Böylelikle, blogunu güncellemeye, üretmeye ve araştırmaya devam edecektir. Derslere sadece fiziksel değil, öğrenmenin kalıcılığını sağlayacak olan zihinsel katılım boyutuyla katılmış olacaktır (Şenel, Seferoğlu, 2009). Wilson’a göre ise öğrenciler, bloglarına farklı yerlerden insanların ve ebeveynlerinin yorum yapmasına çok sevinmektedirler (Friedberg, 2010).

Bloglar, değerlendirme konusunda da öğretmenlere büyük avantajlar sağlamaktadır. Yapısalcı kuram ile gelişen süreç değerlendirmelerinde blogların kullanılması çok yararlı olacaktır. Kalabalık sınıflar ve öğretmenlere düşen ders yüklerinin fazla olması sebebiyle, süreç değerlendirmesinde sorun yaşayan öğretmenler, blogların kronolojik yapıları, ödevlerin blog sayfalarına kaydedilebilmeleri gibi kullanım kolaylıklarından yararlanabilirler (Altun, 2006). Bu sayede öğrenci gelişimini daha yakından izleyebilen öğretmenler, öğrencilere daha fazla dönüt verebilir ve yönlendirme yapabilirler (Şenel, Seferoğlu, 2009; Ray, 2006).

Blogların Olumsuz Yönleri

Blogların, üstün eğitsel özellikleri ve yararlarının yanında, olumsuz yönlerine de dikkat edilmesi gerekmektedir. Öğretmenler, blog kullanımında erişilebilirlik ve öğrencilerin güvenlik problemlerine karşı dikkatli olmalıdır (Ray, 2006).

Erişilebilirlik
Blog kullanabilmek için bir bilgisayar ve internet erişimi gerekmektedir. Çoğu öğrencinin okullarda bilgisayar ve internete erişimi olmasına rağmen, son istatistikî bilgilere göre evlerde bu durum geçerli olmamaktadır (Ray, 2006).  Devlet Planlama Teşkilatının, “Bilgi Toplumu İstatistikleri 2010” başlıklı araştırmasına göre ülkemizde hanelerde internet erişimi, 2010 yılında %41,6 olarak belirlenmiştir (DPT, 2010). Bu bilgiler ışığında öğretmenler, eğitimde blog kullanırken öğrencilerinin evde bilgisayar ve internet erişimi olup olmadığını göz önünde bulundurmalıdır.

Öğrencilerin Güvenlik Problemleri
Öğrenciler ya da öğretmenler, sınıf çalışmalarını bloglarına eklerken, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlatılmış “MEB İnternet Okur Yazarlığı El Kitabı”nı dikkate almalıdır. Öğrencilerin bloglarında; soyadı, ev adresi ve telefon numarası gibi kişisel bilgilerin verilmemesi gerektiğinde dikkat edilmelidir (Richardson, 2009). Güvenlik sorumluluk, uygunluk ve sağduyu ile ilgilidir. İnternete erişimin oldukça kolay olduğu günümüzde öğrencilere nelerin kabul edilebilir ve güvenli olduğunun, nelerin olmadığının öğretilmesi gerekmektedir (Richardson, 2006). Hayattaki diğer her şey gibi internet kullanımının da bazı riskleri bulunmaktadır. Bu riskler şöyle örneklenebilir: